Sarmal

Sözcükler ısırabilir, dövebilir sözcükler, görünmez yaralar açabilirler. Öyle sözcükler sarfedebilmeyi isterdim şimdi. Sözlerimden bir gaz fişeği donatıp vicdanların beyinciklerine saplayabilmeyi isterdim. Sözlerim fişeğin içinden büzüşmüş vicdanlarına yayılsın ve onları zehirlesin isterdim. Heyhaaat mümkünü yok. O sözcükler icat edilmedi daha, bu vicdansızların fitnesiyle yarışacak sözler türetilmedi henüz.

Stephen King’in romanından uyarlanan Yeşil Yol (Green Mile) filmini anımsar mısınız? Kötülüğü siyah bir toz dumanı halinde yutar filmin kahramanı. Sonra da dünyaya salar, salmazsa onu zehirler kötülük. Uzun zamandır kötülükler yutuyoruz biz. Hıçkıra höyküre ağlayıp sonra birbirimize dönüp gözyaşlarımızı görüp şaşırıyoruz. Aralarda hayat akıyor. Yemek yiyoruz, lokmalarımızdan utanarak; gülüyoruz, hıçkırıklarımızı unutmaya çalışarak, sonra birşey oluyor, minicik birşey yine ağlaşıyoruz. Ama ağlayarak bu zehri akıtamadığımı hissediyorum. Böğrümde bir taş oturuyor, beynimde uzanamadığım bir yer sızlıyor, kötülüğünüzün zehri içimizi oyuyor.

Bugünler geçecek, hep geçmiş. Başka günler gelecek. Ama hep aynı. Türkiye tarihi bir sarmal, hiç ilerlemeden 200 yıldır aynı tuzaklara düşüp aynı mutlu sona ulaşıp sonra yine aynı pisliğe yuvarlandığımız bir sarmal. Yani bugünler bitecek, bu zulüm bitecek. O esnada bizde kısa ömürlerimizin sonuna gelmiş olacağız. Zannedeceğiz ki, mutlu sona ulaştık, tırnaklarımızla kazıya kazıya özgürlüğü, eşitliği, adaleti, refahı tesis ettik. Zannedeceğiz ki, çocuklarımıza iyi bir ülke bırakıyoruz, güzel bir gelecek. Zannedeceğiz ki, Berkin boşuna ölmedi. Hatta büyük büyük laflar edeceğiz: ”Bugün ulaştığımız bu noktanın, uyanışımızın başlangıcı Berkin’in sonsuz uykusudur. Onun masumiyetiyle yıkadık zalimlerin pisliklerini”. Kim bilir belki onun için de heykeller dikilecek, onun adı verilecek kara kaşlı çocuklara.

Sonra… Sonra sarmalın başına döneceğiz. Hiç ummadığımız bir anda birileri gene adımıza karar alıp özgürlüklerimizi kısma, sokağa her ne nedenle çıkarsa çıksın çocuğumuzun kafasına sıkma hakkını bulacak kendinde. Filmi başa saracağız. Çünkü biz buyuz. Yıllarca tartışıldı: Batı’nın tecrübe ettiği modernleşme başka yerlerde de tekrarlanabilen bir süreç midir? Batılı olmayanlarımız, bu soruyu Batı’nın kendini beğenmişliğini tescili olarak görüp ”Tabii ki, hem de nasıl” diye cevap verdiler. Oysa şimdi görüyoruz ki, Batı’nın gökdelenleri, avmleri, teknolojisini alabiliriz ama moderleşmenin özünü teşkil eden konularda aynı sarmalın içinde debeleniyoruz. Birey haklarının bizde karşılığı yok. İçselleştirmemişiz. Bu yüzden sarmaldan çıkamıyoruz bir türlü. Allah’tan tek dileğim bundan sonraki filmin başını ben görmeyeyim. Bu hayatıma bir vicdansızlar ordusunu görmek yetti. Berkin’in boşuna ölmediği sanrısıyla ölmek istiyorum. Bir daha iktidara yaranmak için ya da kendisinde cognitive dissonance yaratıyor diye ”ama”lı cümleler kuranlarla, bahane üretmeye çalışanlarla karşılaşmak istemiyorum. Onlarla aynı havayı tenefüs ediyor olmaktan, suret olarak onlarla aynı insan görüntüsünde olmaktan, otobüste, metroda onlara kazara dokunmak zorunda olmaktan hicap duyuyorum. Mümkünse ben tekrarını görmeyeyim.

Yorum bırakın